Wipers'dan Lagwagon'a uzanan keyfi bir liste üzerinden, uzunca bir süredir neredeyse yalnızca 'eskileri' dinliyorum. İçinden geçtiğim gayrınizami harp sürecinde başvurmak durumunda kaldığım kişisel manada hiç de konvansiyonel olmayan teknik ve taktiksel yönelimlerin yoğun baskısına kendiliğinden gelen bir cevap; belki de bir kök ve benlik hatırlaması şeklinde açıklanabilecek bir cevap bu. Yeni işler heyecanlandırıyor heyecanlandırmasına ama onlara uzanıp kavrama isteğim köreldi bu tuhaf süreç dahilinde ve içerdiği, iliklere işlercesine hissettirdiği 'yol ayrımı' bilincine karşılık düşecek biçimde. Ve fakat güzel sesler paylaşmak isteğim sönmedi. İlk olarak kulağıma geçtiğimiz yaz ulaşan Things We've Grown..'u turuncu yanan bu kora istinaden yerleştiriyorum Dead FM'e.

Şeklen Nada Surf ile Circa Survive'ın arasında duruyorlar -ancak ikisinden de çok daha melodik. Efekt bombardımanı yok ancak masabaşı hamallığından büyük ölçüde azade şekilde -ancak lo-fi değil- sonsuz karanlık uzayda sonsuz hızda dolanma hissiyatı yaratabiliyorlar bazı şarkılarda (Real Time). Albüm düşmüyor; yavaşladığı segmentlerde dahi yoğun gitar yahut çok keskin olmasa da sınırları belli ve kısa bridge bölümlerini takip eden bölümler giriyor araya. Temiz ve iki-üç şarkısıyla akılda kalan bi iş --yahu böyle ciddi görünen kritikler yazmak da pek keyifsizmiş--. Bayağı bir süredir bağımsız ve göreli yumuşak rock sınıfına sokulabilecek şeyler paylaşmıyordum; ufak bir değişiklik olsun bari. 

Catch 22 - Permanent Revolution (2006)

Posted by Dead FM On 20:26 0 yorum

Keasbey Nights'ın pek de bir Catch 22 albümü sayılamayacağını varsayıp diyebiliriz ki; grubun fanboyları 'Permanent Revolution'ı genel bir hoşnutsuzlukla karşılamış, 'Dinosaur Sounds'un sıcak hatırasının ışığında, grubun yeni yönelimlerinin kristalize olduğu bu albümü zaman zaman yerden yere vurmuştu. Hiç bir zaman ağır bir ska dinleyicisi yahut Catch 22cu olmadım. Bu albümün benim kişisel dinleyicilik tarihimin başucu mücevherlerinden biri haline gelip Dinosaur Sounds'un unutulmasının yegane nedeni de Sürekli Devrim'in düşünsel (müzikal değil) konseptinin beni zayıf ve en kuvvetli noktamdan vurmasıdır: Ezilenlerin tarihinin şahit olduğu en görkemli toplumsal alt üst oluşlardan Büyük Ekim Devrimi, Dekabristlerin mirası, Troçki, Sol ve Birleşik Muhalefetlerin yenilgisi, Stalin'in büyük istifrası ve Ramon Mercader'in Meksika güneşinde parlayan baltasının gölgesinde dahi sönmeyen bir ateş. Son otuz-kırk yılda içten paslanmaya yüz tutan marş antolojimize değerli bir katkıdır Permanent Revolution.

Tam on yıl önce bugün TC devletinin ellerinde can veren 19 Aralık Katliamı şehitlerinin, asla boyun eğmeyen altın kalplerin anısına gelsin..

Oksidentalizme mi yenik düşüyorum bunları kurdukça bilemiyorum ama düşündükçe zihnimde 'İncil Kuşağı'nın bu en muhafazakar eyaletine dair tuhaf imgeler hayat buluyor: Uçsuz bucaksız tarla, meralar; kir ve tere bulanmış madenleri ısıtan köstebek emekçiler ve Guthrie'nin gitarının suladığı o işçilerin yürekleri. 'Saf Amerika'yı arıyoruz yüz yıldır; ilişkilenebileceğimiz, duygudaşlık hissini tecrübe edebileceğimiz bir Amerika. Çağımızın en korkunç savaş ahtapotunu bina eden emekçi sınıfların Amerikası. Romantizme bulanmış bir çaba kuşkusuz. Fakat yersiz mi? Bilemiyorum.. 1930'lu Roosevelt yıllarında Amerikan Bolşevikleri -tarihin şu en kadersiz kulları- de benzer bir çaba içindeydi. İşte biz, bu ağır mirasın taşıyıcısıyız.

Otoyolun piçleri -ya da Oklahoma'nın bombaları. Yalnız adam punk'ının akan; aktıkça ağlayan gitarı, Springsteen'in Heartland Rock'ı: Amerika'nın göbek deliğinin müziği bu. John Moreland'ı Egerton sayesinde tanıdım bu yaz. Yüz seksen kiloluk bedene sığamayan bir ses. Ben de eşlik ediyorum; günbatımına yolalan arabada bir başımayım. Zaten bu sesleri başkası ile beraber dinleyemezsin -yalnızın şarkıları bunlar. Fakat biliyorum ki, şu sonbahar, yalnızken nasıl da kahredici olabiliyor.

Bilemiyorum; tarihlerin en güzel yazını tecrübe etmek miydi beni Dead FM'den uzaklaştıran.

Yeni albümler dinlendi, farklı şehirlerde, farklı insanlar ile ve kanımda seyreden ve neyse ki seyrelen farklı alkolik içeriklerin etkisi altında. Kudurdum, hiçbir şey hissetmemeye değin çürüdüm, yüreğime öylesi bir acı verdiler ki tek çarem o kızıl kalbi söküp atmak oldu bazen. Atınca kurtulacağımı sandığımdan değil -artık o kızılın, hamalın kurtulamayacağı yükü olduğunu bilecek hale geldiğimi farkediyorum; bir kaç küçük saatliğine rahatlamak için yolladım uzaklara o şeytani albümleri, sesleri. Kucağından sıyrılıp yanağını öperek postaladığım yazın farkı ise, o şeytanları paylaşarak diğer kalpleri zehirleme ihtiyacını başka bir kanaldan tatmin etme olanağını bulmamdı; bugün bilincine varıyorum. Yine aynı bilinçle, bunun tehlikeli bir fakirliğe işaret edebileceğini görüyorum. İşte bu nedenle, tekrar merhaba!

Bu yürekli geri dönüşü taçlandırabilecek daha iyi bir albüm olabilir miydi peki? Descendents ve ALL'un Egerton'ı, güzel 2010'un en güzel gürültüsünü yaptı. Egerton'ın bildiğimiz gitarı ve vokallerde 90'ların piçleri: MxPx'ten Herrera, Less Than Jake Chris, Rise Against Tim, Chad Price, Alkaline Trio Dan, Joey Cape ve albümün en güzel keşfi olarak ortabatının şişman ve punk Cohen'i John Moreland. Yoluna çıkanı güzelliğiyle ezecek bir albüm, tam bir All-Star toplaması. O kadar uzak ve büyüleyici geliyor ki bazen. Bense buralarda; Beyoğlu'nun herhangi bir sokağında, dostlarımla kolkola, kanımda o sinsice seyreden karışımlar türlü caniliklerin fitilini yakarken, bu toz ve coşkunun hayalini kuruyorum -Dead FM'i arada takip eden bir kaç yakına selam durarak: Merhaba!

Oldukça tehlikeli bir kayıt paylaşıyorum. Bielefeldli 125, Rue Montmarte'nin (acayip sağlam ve yerlerde sürükleyen bir '90lar etkileşimli emo ekibi) ardılı niteliğindeki Rockoutfit'in '03te bastığı ilk ve tek işi. Bilgisayar-başında süslenmiş, lo-filığı baki kalmış, yine '90lı yılların ortasından uçup gelen vokallerin toza bulanmış bir cila çektiği; gayet post-punkçıl davul ritmlerinin üzerine çok kaliteli, bütünlüklü ve karanlık bir demo bu. Fazlasıyla kıyıda köşede kalmış -yazık etmeyelim.

AC4 - AC4 (2009)

Posted by Dead FM On 12:00 0 yorum
Dennis Lyxzen, Refused sonrası kendini biraz fazla mı 'dağıtmıştı'? Ana akımın 'tadını aldıktan' sonra 1995 Umea'sının kokusunu özlemiş olacak; David Sandström'le beraber öze döndüler. Tuhaf bir nostalji olmanın ötesinde; AC4, ilk dönem Refused'un güçlü ve kaya gibi sağlam sesinden farklı bir damarda ilerliyor -90'ların başı hardcore'unun temel eksenini belirleyen Endpoint, Snapcase, Earth Crisis gibi ekiplerin izinden giden erken dönem Refused'un aksine Vaesterbotten'li yaşlı delikanlılar bu sefer daha kirli, Umea müziğinin on yıldır üzerine oturduğu 'daha punk' çizgiye yerleşmiş görünüyorlar.

Geçen senenin bu en önemli kayıtlarından birini; bendeki de eşeklik, ancak henüz dinleyebildim. Güzel bir his Dennis ve David'i tekrar sokaklarda görebilmek. Sandström'ün Refused sonrası tek tabanca çalışmaları rakı gecelerine misafir olurdu; Noise Conspiracy ise arkadaşlara önerilebilecek kadar 'hafif'. AC4 ile ritmi tekrar yakalamışlar. Dünya hardcore'unun başkentinde yeniden ve yeni filizlenen eski okul müfrezeye merhaba.

Seskamol - Seskamol EP (2009)

Posted by Dead FM On 20:58 4 yorum
Eskişehir'den on dakika; geçen sene gecelerimi ve gündoğumlarımı ele geçiren dört şarkılık kayıt. Rüyayla kabus arasında bir şey -her zaman gergin ve ip üzerinde, sanki düşmemek için değil de abisten aşağı yuvarlanmak için çaba sarfediyor. Bu yıl çıkardığı ilk uzunçalar Gravitational Waves ile beraber bu self-titled iş, umuttan çok, gün gün çöken umutsuzluğumun, kaybedeceğimin bilinciyle giriştiğim kavgalarımın fonu.

Maker - 1-91 EP (2009)

Posted by Dead FM On 15:53 0 yorum
Haziran 2010, DeadFm için fiili pop punk ayı oldu. Birkaç takipçiden bu nedenden ötürü özür dilerim. (..) Bu ay civarında ilk uzunçalarlarını çıkarmayı planlıyor Masaçusetsli bu altın oğlanlar. Melodiğinden hardcore'a kayan bir yanları var -esasen Transit'e oldukça benzer bir iş çıkarıyorlar; sadece emoş alacakaranlıklardan çok, en sevdiğiniz hemcins arkadaşınızla koyun koyuna, umrunuzda olmayan dostane bir eşcinsel çekime gebe coşkulu rakı gecelerine yakışır bir kayıt bu. Bir kaç yerde keyifli breakdownlar mevcut. Beğeniyorum.

Direct Hit! - #4 EP (2010)

Posted by Dead FM On 12:04 0 yorum
Ne saçma bir albüm 'artwork'ü değil mi -gerçi bize ne? Nihayetinde Direct Hit, bu senenin en iyi pop punk marşlarını yazmış; mesele bu. Son aylarda dinlediğim en sing-a-long kayıt. Ve son yılların yeni ve sert pop patlamasının çizgisinde, kontrollü ve fakat kontrolden çıkmaya meyleden, ikili/üçlü-birarada bağırmalar, düşmeyen davullar, çift gitarın derinliği ve melodik yollarla içe işleyen bir kısaçalar. 'Bir şeye' aşık ve elde küçük şişe viskinle, sokak sokak, kol kol-omuz omuza, böğrümüzü seve seve parçalamaya hazırken dinlemeli ve söylemeliyiz; sen-ben beraber.

No Motiv - Diagram for Healing (2001)

Posted by Dead FM On 13:02 0 yorum

Tamam, her zaman kıyıda köşede kalmış işler mi yüklemek zorundayım -zor bulunabilecek bir albüm, bilmediğimiz bir ekip değil ama bu albümle geçen koca ve sımsıcak bir yazın hatırası bugünlerde ısıtıyor vücudumu; paylaşmak zorunda hissettim. Tepemde, yerinden çıktı çıkacak bir pervane; tuborg, gerilla, azgın ve halinde bitkinlikten eser olmayan bir kalp ve fazlasıyla 'motiv' günler. Kıymeti kendinden menkul ve iz bırakmamacasına yok olduğunda ruh acıtacak cinsten gereksiz ve doyasıya bir güçlülük hissiyatı tattıran bir ruh halindeyim, farkındayım, ama şu albümün Muğla'nın sıcağı, cırcır böcekleri ve horoz ötüşlerinin ortasında yüreğimi yörüngesinden fırlatmasına az kaldı -sizin de ortak olmanız lazım; her ne kadar bütünüyle farklı coğrafi ve zamansal bir düzlemde katılacak olsanız da buna ve bana, 'Diagram for Healing' vasıtasıyla.

So Adult - Rookie (2009)

Posted by Dead FM On 17:13 0 yorum

Nereden çıktı bunlar karşıma hatırlamıyorum. Kusursuz bir dört şarkılık demo. Kimsenin haberi yok 'So Adult'tan -ve bu gönderi de, durumu pek değiştirmeyecek.

1985-88 şarkıları Rookie'dekiler -gerçi ikinci şarkıyı pek anlamadım (free jazz türünden bir 'interlewd' olmuş arada) ama bayıldım. Replacements'a gerçekten müthiş benziyorlar. 'Alternatif rock' lafı ilk bu zaman aralığında; tam da Replacements ve benzeri kolej rock gruplarını tanımlayabilmek amacıyla türetilmişti. So Rookie, ilk jenerasyon alternatif rock gruplarının karbon kopyası, ve fakat müthiş bir müzik yapıyor. Çölün ortasında yankılanma şansı bulamadan dağılan, tarihöncesi bir ses. Bayağı da zor bulunan bir kayıt.

Mixtapes - Maps (2010)

Posted by Dead FM On 18:27 0 yorum
Gökteki yıldızların en parlağının sonunda ısıtmaya başladığı günler için: Şurada bir hamağımız olsa. Çayırda salıncak. Kafamda karpuz. Meyvenin suyunu ellerimizle çıkarıp yapış yapış dolansak avare. Düşünü kurmak bile güzel.

Denizler -Kaypakkaya da aralarında, '69 Mayıs 1'ini top oynayıp güreşerek karşılaşmışlar. Buzu kırıp yolu açanın ve açanların kümülatif birikimine tekabül eden tarihin sıradanlığına vuruluyorsun. Tarihin kendisi devrimcidir. Devrimci olan ve devrimci kopuşa yol verense beklenmeyen bir çatlaktan sızıyor olduğunu dahi çoklukla farketmediklerimizin birdenbire alev almasıdır. Uzaklardan sanırız, ama esasen hemen yöremizden esen yelin, nedeni ve nasılını çok sonradan anlayabileceğimiz şekilde fırtınayı beslemesidir.

Mixtapes'in coşkulu bahar marşlarını dinlerken yalın olanda saklı ulviyet potansiyeline hayran kalıp, duyargalarını 'biraz' daha fazla açmak için gayret ediyorsun. Şimdi herşey biraz daha anlamlı.

Lost in Bazaar - Lost in Bazaar (2010)

Posted by Dead FM On 20:35 0 yorum
Günlerin ardı gün: Birer acımasız gündeviren olup çıktık her birimiz. Lost in Bazaar'ın bu kaydı beni korkuttu. Delicesine ürperiyorum her dinleyişimde. Büyüyoruz ve çatırdayan kabuğumuzun tenimize batmaması olasılıkdışı. Bu kayıt, kırk yılda bir geliverip de gözümü açan işlerden. Büyümenin acısının bilinci kavurdu beni, kulağımda LIB, Suriye çöllerinde, ayak gazda.

Lost in Bazaar mükemmel bir kayıt çıkardı ortaya; çok bekledik, fazlasıyla değmiş geçen vakte. Anchor'a kıyasla daha 'pis' bir iş olacağını öğrendiğimde, esasen dudak bükmüştüm. Enayilik etmişim. Çıtayı müthiş yükselten bir demo bu. Bir kere, sesleri oturmuş artık -bunu anlıyoruz. A Shell of Anomie'nin istisna oluşturduğunu söyleyebilirim; -bunun haricinde gayet bütünlüklü ve sağlam, baştan sona. Teşekkürler.
Bir süredir fazlasıyla 'düzgün' albümler paylaştığıma kanaat getirip, Dolphins'i çıkardım bir kaç sene öncesinin albümlerinin bulunduğu raftan. Spazmodik kasılmalar üretiyor Ultra Dolphins. Drive Like Jehu sapıklığında bir iş -grubun kaydettiği ilk şarkılardan oluşuyor. Mathımsı etkiler oldukça bariz ama sıkı bir punk albümü esasen bu. Bolca hırıltılı vokaller, bahsettiğim kasılma dolu gitar-davulun üstünde. Son senelerin sapık gruplarından Brainworms'e oldukça benziyor -ikisinin de sapık cenneti Richmond/Virginia'dan olduğu alınlarında yazıyor sanki.

Verse - Aggression (2008)

Posted by Dead FM On 20:02 0 yorum
Onca vasıfsız çağdaşının arasında suratsızca sırasını bekleyen şu koca adama, kapkara abideye iade-i itibar: Aggression, punk tarihinin gördüğü en karizmatik albümlerdendir.

Tigers Jaw - Tigers Jaw (2008)

Posted by Dead FM On 01:04 0 yorum
Aylarını tatile ayırma lüksü bulunan gençlerin ıslak yaz rüyası bu albüm -küçümsüyorum sanılmasın; bahsettiğim gençler, elbette, iskele kıyısında o kızı ve yıldızları ve ucundan da olsa hayatı düşünüyor olanlar. Acayip; genç Weezer'i dinliyormuş hissi alıyor insan. Aslına bakarsan, Tiger's Jaw'un çocukları da çok 'küçük' henüz -on sekiz civarı yaşlardalar (bu manada, biraz da Squirrel Bait'e benzemiyor değiller).

Klavyeden kaynaklı yumuşak pop temaslarından yer yer, doksanlı yılların emo sesi ile 'alternatif rock'ın kesiştiği yerlere uzanabilen çok geniş bir skaladaki tonların uyumunu bu kadar güzel yakalayabilmiş olmalarına şaşırıyorsun. Elmas bir kayıt sahiden.
Bu aralar mezar kazmakla meşgulüm. Yıllar öncesinin gömülerinden; Compound Red. Muazzam bir kayıt bu. Koca abilerinin yanında (Promise Ring) silik bir isim olarak kalmıştır hep; ancak Always a Pleasure, benim için 90'lı yılların en güzel ortabatı emo sesli albümlerindendir. Color of Contrast, Sky ve Versus the Ocean gibi acayip klasikler barındırıyor bu DeSoto etiketli albüm -bu arada değinmeden edemeyeceğim: DeSoto Records, sanırım 90'lar Amerikası'nın müthiş albüm/basılan tüm albümler ratiosu 1'e en yakın bağımsız rock label'larından biridir: Bu blogda daha önce paylaştığım ve çok az kez indirilmiş olan Rollkicker Laydown gibi bir elmas, Jawbox, Shiner ve Burning Airlines albümleri vs..
Son bir kaç aydır ilk defa dinlediğim birşey beni böylesi çarpmamıştı. Boktan ruh halinin etkisi yadsınamaz ama bu Cold Weather Gear'in müthiş bir şarkı olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Stalingrad savunmasına yakılan marşları biliyoruz da, Bastogne kuşatmasıyla ilgili bir türkü hiç dinlememiştim. Başındaki inanılmaz Chaplin repliği de cabası, puiyyy.

Çöpe fırlattığımız son sene içinde kaydettikleri inanılmaz 7inçlik sayesinde Menzingerler ile tanıştım. Bu da 2006'da kaydettikleri ilk işleri. Mancınık gibi albüm; çok güzel albüm. Kısmen erken dönem Anti-Flag'in melodik pisliğine çalan bir tarafları yok değil, ama bunları komik ama kullanışlı orgcore şemsiyesinin altına yerleştirmekte beis görmüyorum. Boş şarkı yok; hepsi gerekiyordu bu albümü bu kadar güzel yapmak için. Dinlediğim en güzel Straight to Hell cover'ı da burada. Helal olsun bunlara saydığım üç kuruş.

Quicksand - Slip (1993)

Posted by Dead FM On 15:57 3 yorum
Eleştirel kurama giriş namına, Aydınlanmanın Diyalektiği; marksist emperyalizm teorisinin özünü kavrama yolunda Emperyalizm: Kapitalizmin En Yüksek Aşaması okunur. 80'ler sonu-90'lar başı hardcore-sonrası müziğini anlama adına ise Fugazi ve Quicksand dinlenir sanıyorum. Esasen kimseyi ilgilendirmiyor (nitekim, dördüncü senesinde dahi, bu blogun da birilerini gerçekten ilgilendirip ilgilendirmediği konusunda şüphelerim var) fakat; Slip -dönemin anıt albümü, kişisel dinleyicilik tarihimin kritik bir dönemecinde duruyor. Lise yıllarının nihayetine vardığım dönemde, Rival Schools ile Gorilla Biscuits arasında bir yerlerde duran bu albümü dinlemiştim. Walter Schreifels'ın sesine yeterince aşinaydım: Rival Schools, hal-i hazırda bir vakittir ünversite sınavları ile az çok bozulmuş kafamın fonundaydı. 80'ler başı hardcore'una da bütünüyle yabancı değildim galiba. Fakat aradaki büyük zamansal boşluk can sıkıcıydı. 80'ler son yıllarında yaşamış ve fazla sevemediğim Youth of Today, Biscuits, Bold gibi gruplar vardı ama sonrasında ne olup bittiğine dair en ufak fikrim olmadığını hatırlıyorum. Quicksand ve Slip o tarihsel boşlukta yer alıyor.

Dine Alone'un bassline'ı, albümün geneli boyunca sürünen gitar ve yer yer parlayan ikinci gitar dönemin harika bir özeti. Walter'ın davul ritmiyle elele hoplayan vokalleri müthiş biçimde vurucu. Bloga yüklemeden önce bu albümü uzun zamanın ardından ilk defa dinleyince farkettim ki; acayip bir şekilde Galatasaray'ın bomba bir transferine benziyor Slip. Neden ve nasıl diye sormayın; hakikaten bilemiyorum.

Transit - Stay Home EP (2009)

Posted by Dead FM On 03:50 3 yorum

Şöyle bir uğrayıp geçenler ve ete kemiğe bürünememiş ihtimallerin soluk anıları şerefine dinliyorum Stays the Same'i bu günlerde: "Ruhuna el Fatiha!". Hortlakları uzak tutmak her zaman mümkün olmuyor işte.

Paint It Black - Amnesia EP (2009)

Posted by Dead FM On 15:53 2 yorum
Dan Yemin ve ekürisi mükemmel bir iş kotardı bu sene; 2009'un en güzel bir kaç EP'sindendi bu. No gimmicks; bu adamların derin düzlüğüne bayılıyorum: Bliss'i dinleyin -albümün son şarkısı oluyor; son zamanlarda bu kadar güzel bir "post-" itkili punk şarkısı dinlemedim desem? Rüzgar gibi geçiyor, Yemin'in kırçıl vokalleri yürek dağlıyor. Bildiğimiz türden, Paint It Black karanlığında bir kısaçalar.
2009'da bir de bunlar vardı işte. Pop punk vokaller ve güzel davulların üstünden stüdyoda baya optimum bir biçimde geçmişler. Prodüksiyonu başarılı bir albüm olmuş. Düşer kalkar bir iş; ayrılıkla başlangıçların arasında bir yerde ruh hali -o temiz çıkışı ararken.
Koca çınar Deep Elm de dijital albüm işlerine bulaştıysa, sektörde taşlar bayağı bir yerinden oynamış demektir. Bu hiç de fena olmayan iş sadece dijital formatta 'piyasa'ya sunuldu. Buna ilaveten bir soru: bizim label, emo kafalarından yavaş yavaş uzaklaşıyor mu? Goonies -ki nefis bir Set Your Goals şarkısıdır aynı zamanda; dümdüz post-rock yapıyor. Tekdüzeliğe yaklaştığı yerler bol; nihayetinde ömrü bir kaç hafta olan bir albüm. Fakat Deep Elm'in, her ne kadar başka bir 'şey'e dönüşme sürecinin içinde olduğundan emin olsak da, kalite standardlarının yüksekliğini koruduğu muhakkak. 'In a Forest...' da standardı tutturmuş. Türün muzdarip olduğu sıkıcılık hastalığına fazla tutulmamış görünüyor. Şu ara sınavlarla boğuşan üniversiteli arkadaşlara yarenlik etsin deyü paylaşıyorum.
Allah be, işte bu senenin pırlanta albümü. Hardcorecul bir arka fon üzerine ikinci gitarla yaratılan acayip atmosferin içinde coşkulu vokaller oturtulunca böyle bir başyapıt çıkmış. Our Own Ebb and Flow'un iyimser melodikliğiyle Father'ın koyu karanlığı birbirlerini takip ederken en ufak biçimde sırıtmıyorlar. Winter Wasteland ise geride bırakıyor olduğumuz senenin en acayip şarkılarından biri. Başka şey dinleyemez oldum -o kadar iyi bir kayıt işte.
Bu sene çıkardıkları Bodies of Water ile genç yüreklere taht kuran çocukların 2007 çıkışlı ilk EP'leri. İkinci şarkı 'What if it Wasn't' -kimi yerlerde 'Staring Problem' diye de geçiyor- hakkında ne düşünürsünüz bilemem; sözler oldukça bayat, çıkardıkları sesler ise "tatlı" ve komik pop punk'a kayıyor. Fakat kayıdın geneline, grubu 2000'ler sonrası melodik hardcore'u altında klasifiye etmemizi sağlayan dinamik öğeler hakim.
İsmi ve kapağı on yıldır belli bir Lawrence Arms kayıtı; tatmin etmeyen 2006 albümü Oh! Calcutta!'nın devamı. Değişik bir şey pek yok. Chris'in sesini özlemişiz, iki senedir yeni bir şey duymuyorduk kendisinden. 'The Slowest Drink...', Buttsweat'in tepe noktası.
Üşengeçlik nedeniyle upload edemedim uzun süre bu albümü; kusura bakma Felü. Isındım bu albüme. Hatta ısınmak laf değil; diyebilirim ki en azından 'All In' kadar iyi bir iş çıkarmışlar. Uzun zamandır dinlediğim en melankolik punk rock şarkılarını yaratmışlar. Bol karlı olmasını, utanıyorum ama, içten içe umduğum bir İstanbul kışını bu albümle geçireceğiz gibi görünüyor.
Bilindik bir hikaye: dinleyecek çok şey var. Allah aşkına, audiogalaxy zamanlarında (1998-99) hangimiz Indian Summer'ın, Moss Icon'ların dahi farkındaydık -varsa yoksa Wu-Tang Clan yahut Pennywise dinlenirdi? Osaka'dan Fort Wayne, Umea'dan Beyrut'a müthiş genişlikte bir coğrafyanın korkunç bir hacme sahip seslerinin neredeyse bütününe şu ve ya bu şekilde ulaşabildiğimiz zamanlarda Salı Pazarı'nın orta yerinde hissedebileceğin bir tür kaybolmuşluğu tecrübe etmeme ihtimali yok. Noisy Sins'in cennete yolculuğunun ardından etrafında oluşan 'hype' bile pek çok şey söylüyor -kafayı yemiş Rus gençlerinin, İstanbul sahnesine tuhaf ilgileri de benzer türden bir işaret. Herneyse; bu muazzam hacmin varlığı fikrini ve onun içeriğini sindirebiliyorsak ne mutlu! Aksi halde müzikçalarlarımızın çöplüğe dönüşmesi tehlikesi her zaman kapıda.

Lost In Bazaar, İstanbul'un mütevazı denilebilecek büyüklükteki punk camiasından son beş senede çıkan işler arasında ışıl ışıl parıldayan bir kayıt yaptı bu sene. 'Here We Are...'ın olgunluğu ve amatörlüğü, tutkusu ve zalimliği az bulunur cinsten. Aylar boyunca o kadar tuhaf yerlerde dinledim ki bu albümü: Moskova-Amsterdam trenleri ve kuzeyin soğuk yaz güneşi altında; İstanbul-İzmir karayolunda gecenin bir vakti arabanın teybinde; bomboş bir kütüphanenin sıra sıra rafları arasında. Alper'in salak ve hunhar davulları güzel sözlerle birleşiyor, kafamı kırıyor yine bu İstanbul akşamında. İndirin, paylaşın anasını satayım.
Posted by Dead FM On 00:29 0 yorum

Küçük dostlarım Dead To Me 10 Kasım 2009'da çıkarıyor yeni albümleri African Elephants'ı. İşte şarkı listesi:
  1. X
  2. Modern Muse
  3. Nuthin Runnin Through My Brain
  4. A Day Without a War
  5. Bad Friends
  6. Liebe Liese
  7. Cruel World
  8. Three Chord Strut
  9. California Sun
  10. Fell Right In
  11. I Dare You
  12. Tierra del Fuego
  13. Blue

Calculator - Arguments (2008)

Posted by Dead FM On 02:31 1 yorum
Son aylarda kafayı taktığım kayıtlardan biri bu. Screamo diye etiteklediysem kaotik, fazla akortsuz/ahenksiz bir şey beklemeyesiniz: Yumuşak emo köprüleri ve dinamik geçişler, bu kaydın temel unsurları. Vokal güçlü sayılır; ses yer yer güzelce çatlayarak düşüyor. Kimi noktalarda grupça bağırışıyorlar -canlarım. FriendsLikePaddles ve Presence, Arguments'ın tepe noktaları.

Ramming Speed - Brainwreck (2008)

Posted by Dead FM On 23:25 0 yorum
Ramming Speed'i vokali Skulls'ın Bones Brigade sonrası işlerini araştırırken farketmiştim geçen yıl. Zebani gibi bir ekip bu. Brigade'deki punk dozajının azaltımı, vokalin danalaşması ve temponun korunumu yoluyla elde ediyorsunuz Ramming Speed'i. Kemiklere kadar thrash, iliklere kadar punk, kafamı kırarcasına metal bir albüm.
Posted by Dead FM On 23:00 0 yorum
Büyük sermayenin küresel ağalarına yaraşır bir karşılama, ancak işçi sınıfı hareketi ve bu türden bir hareketi tanımlayan dayanışmacı/anti-kapitalist öğelerin toplumda ve özel olarak emekçi sınıflar nezdinde kültürel bir yerleşiklik kazandığı durumlarda mümkün olabilirdi. Söylemeye gerek var mı bilmiyorum: Türkiye ve Kuzey Kürdistan toplumları, böylesi anlamlı bir sınıfsal desteğin ve kök salmışlık halinin devindirici gücünden yoksun bir halde selamlayacak IMF ve Dünya Bankası heyetlerini. Bu damardan akan bir hareketin yokluğunda, bahsi geçen heyetleri 'karşılama' işinin, öz itibarı ile halkçı nitelikte oldukları iddia edilebilecek küçük burjuva muhalif hareketlere kaldığını söyleyebiliyoruz -ne yapalım.

Direnistanbul'un öncülüğünde organize edilen Resistfest, 30 Eylül ve 1 Ekim günlerinde İstiklal Caddesi üzerinde Türkiye Komünist Partisi'nin ofisinin bulunduğu Rumeli Han'daki Haymatlos isimli mekanda gerçekleşecek -barın ismi manidar. Oi Polloi, Malazlar ve Cemiyette Pişiyorum gibi sevimsiz ve harika grupları dinlemek; bizim kız-bizim oğlan biçiminde dayanışmak için hoş bir fırsat.

Annabel - Now That We're Alive (2007)

Posted by Dead FM On 22:50 0 yorum
Ohio/Amerika'dan adam çıkmaz, diyenlere inanmayın: Annabel bayağı iyi. Vokallerde olmasa da, gitarlar ve efektlerde kesinlikle shoegaze etkisi var. Bunun haricinde tempo şiftlerini emo yapan öğeler mevcut. Tekrarlar ve genel şarkı yapısının bütününe işlemiş post-punk kırıntıları ile bu kaydın, melodik unsurlar ve xylophone gibi ek enstrümanlar sayesinde indie pop'a yer yer yaklaştığını söylersem; Now That We're Alive'ın karman çorman ve oldukça yetkin sayılabilecek bir iş olduğu iddiasının altını az çok doldurabilmiş olurum sanıyorum.

Second - Arkana Bakma (2009)

Posted by Dead FM On 14:02 2 yorum
1999-2001 arası İstanbul pop punk patlamasından, sesi güne ulaşan tek tük ekipten biri; o vakitten bu yana uzaktan takip ediyorum. Bir süre sesleri solukları çıkmadı. Bir ara myspace'te süslü grup fotoğraflarını gördüm. Tavır benlik değil; hedefler anlaşılan yüksek -her zaman yüksekti? Fakat hala hoş işler yapmıyor değiller. Belki bir kaç seneye kalmaz -şayet 'hype' yardımcıları olur, zaman lehlerine işlerse koca sahnelerde bile görebilirsiniz. O vakte değin izlemeye devam ediyor olacağım sanırım.

Interpunk'a vermişler bu kayıtlarını -Interpunk'ta Türkiye'den bir grup görmek ilginç oldu-; edindim, dinliyorum da bir aydır falan. Temiz bir iş. Şarkılardan bir kaçı görece eski, bir kaçını ise ilk defa burada dinledim. EP'nin zayıf halkası şarkı#4, zirvesi ise 'Arkana Bakma'. Dönemdaşları gruplar arasından skavari öğeleri barındıran bir kaç gruptan biri olmalarını ise seviyorum -'Balıklı Rum, Balıkçı Ruhum' o damardan bir şarkı.
Şu 'org ekibinden çıkan; 2000'ler Amerikan punk'ının önemli bir damarını tanımlamak için kullanılagelen 'sakal-rock' tanımını seviyorum. Genelde bu sakal-rock; kırçıl vokaller, sıklıkla melodik olmaktan uzak punk gitarlar ve biranın kendine has bileşiminden meydana geliyor. Castevet, bir anlamda -pnewsorg'dan Brian'ın dediği gibi sakalcı grup. Vokaller Latterman türünden. Fakat geri kalan öğeler bütünüyle farklı. Castevet; 80'lerin ikinci yarısında, onyıl başı hardcore'unun evrilerek doğurduğu iki akım olan Jawbox çizgisindeki (yer yer math rock'la dirsek teması içinde olan) 'post-hardcore' ile, öncülünün yapısal basitliğini koruyarak duygusal manada çok farklı dünyalara yol alan birinci akım emo'nun ortasında bir yerde duruyor. Çift gitar, düz bir yapı, 90'lar sesinde gitarlar. Nasıl etiketlendireceğimi bilemiyorum. Cap'n Jazz ile Latterman arası bir yer işte. Geçenlerde de ilk uzunçalarları olan 'Summer Fences'i çıkardılar. Biraz daha sindireyim onu; paylaşacağım.
Look Mexico tarzı düttürü Deep Elm gitarları gırtlak yakan, yuva yıkan bir insan sesiyle birleştiğinde böyle muazzam bir albüm ortaya çıkıyor. Etkiler ve öykünmeler bariz; ortaya çıkan iş orjinal. Elmas..
Posted by Dead FM On 23:28 3 yorum
12XU, 7 Seconds, A Wilhelm Scream, ANS, Above Them, Algernon Cadwallader, Alligator, Altercation Punk Comedy Tour, American Cheeseburger, Ampere, Anchor Arms, Annabel, Assassinate The Scientist, Assholeparade, Averkiou, Bad Friends, Bangers, Banner Pilot, Battle!, Ben Davis & The Jett$, Bible Children, Blacklist Royals, Bomb the Music Industry!, Brainworms, Bridge and Tunnel, Brothers, Caitlin Rose, Calvinball, Capsule, Cheap Girls, Cheeky, Chillerton, Chronic Youth, Cinemechanica, City of Ships, Clairmel, Cloak/Dagger, Coffee Project, Coffin Dancer, Coliseum, Comadre, Constrictor, Crash Burn Repeat, Crime In Stereo, Cruiserweight, Cutman, Dan Padilla, Daniel Striped Tiger, Dave Dondero, Dead Friends, Dead To Me, Dear Landlord, Deep Sleep, Die Hoffnung, Diet Cokeheads, Dillinger Four, Dirty Tactics, Eric Ayotte, Fiya, Failures' Union, Fellow Project, Field Day, Fleshies, Gatorface, Ghastly City Sleep, Git Some, Giving Chase, Good Luck, Grabass Charlestons, Hard Girls, Hawks and Doves, Hidden Spots, Hometeam, Honest Arrow, Hour of the Wolf, How Dare You, In Defence, In The Red, Iron Chic, Itchy Hearts, Japanther, Jonesin', Junior Battles, Kevin Seconds, Kylesa, Landmines, Lemuria, Less Than Jake, Liquid Limbs, Litany for the Whale, Little Lungs, Living with Lions, Look Mexico, Low Red Land, Madeline, Magrudergrind, Maruta, Mehkago NT, Mike Hale, Monikers, Mose Giganticus, Mouthbreather, Nervous Dogs, New Bruises, Ninja Gun, No Friends, No More, North Lincoln, Nothington, O Pioneers!!!, OK Pilot, Off with Their Heads, Old Growth, Only Thunder, Outbreak, Pezz, Polar Bear Club, Pretty Boy Thorson and the Falling Angels, Protagonist, Psyched to Die, Pulling Teeth, Pygmy Lush, Radon, Red City Radio, Rehasher, Religious as Fuck, Ringers, Ruiner, Russian Circles, Samiam, Savage Brewtality, Scum of the Earth, Shang-a-Lang, Shellshag, Shitstorm, Shook Ones, Sick Sick Birds, Sinaloa, Smalltown, Snacktruck, So Pastel, Spanish Gamble, Static Radio (NJ), Street Eaters, Stressface, Strike Anywhere, Strikeforce Diablo, The Arrivals, The Arteries, The Bomb, The Brokedowns, The Casting Out, The Catalyst, The Copyrights, The Disappeared, The Dopamines, The Emotron, The Flatliners, The Future Virgins, The Ghost, The Max Levin Ensemble, The Measure [SA], The Menzingers, The Ones To Blame, The Riot Before, The Shaking Hands, The Sidekicks, The Takers, The Thumbs, The Tim Version, The Tupolev Ghost, This Bike Is A Pipe Bomb, Thousandaires, Tiltwheel, Tim Barry, Tin Armor, Too Many Daves, Torche, Totally Michael, Towers of Hanoi, Toys That Kill, Trash Talk, Tubers, Underground Railroad to Candyland, Used Kids, Vaginasore Jr., Vena Cava, Vicious Fishes, Virgins, WORLDS, Watson, We Moderns, Whiskey and Co., Wormburner, Worn in Red, Young Livers, Young Widows, Youth Brigade.

--the Fest, nesin ya..
Posted by Dead FM On 15:04 0 yorum

25 Temmuz Cumartesi, saat 1500
Kemancı Bar

Gönül isterdi ki Ultimate Blowup, Haossaa, Malazlar ve özellikle sahnede henüz hiç izlemediğim Never Reach Home da çalaydı. Bu line-up ile de nefis bir gün olacağı belli. Distrolar ve Pati Patu Prima Records stand açacak, fanzinler dağıtılacak vesaire. Sık olmuyor böyle günler, bilirsiniz..
Zor iş; bir günkü setin bir diğer günküne öylesine uymasın ki, biri dünyanın en huzur dolu sonbahar-kış kreasyonu şarkıları ile doluyken, diğerinde ateşi harlayan cinsten spastik hardcore gitarlarıyla yürek parala. İki ucun dönüp kenetlendiği nokta ise, Pygmy Lush'ın yemeğinin daima az yağlı olduğu gerçeği. pg.99'ın ardılı bu eşoğlueşekleri 2007'nin sonuna doğru, Bitter River'ı basmalarının ardında keşfetmiş; aynı albümü blogda paylaşmıştım. Mount Hope ile yükselttikleri çıtanın etrafında bir uğrak noktası bu split. EP'nin diğer yarısını teşkil eden Turboslut'ı ise myspace'lerinden bilirdim -geride bıraktığımız yıl, Pygmyler ile bolca turladılar. Müzikleri pek benlik değil açıkçası; tuhaf, ritmi bozuk garage sesleri, çekilmez bir vokal: Garip bir tamamı-kız grup.
Jesse Michaels'ın kırkıncı yaşı ve Operation Ivy'nin dağılmasının yirminci sene-i devriyesinde Classics Of Love'ın ilk kaydı. Özellikle Countdown'da Revolution Summer emocore'unun ve 80'ler başı post-punk furyasının etkileri çok bariz. Keza Time Flies ve Walking in Shadows'da da post-punk gitarları görüyoruz. Diğer parçalar tipik Jesse işleri; bolca Common Rider esintisi var. Senenin merakla beklenen kayıtlarındandı bu; buyrun.

Hot Cross - A New Set of Lungs (2001)

Posted by Dead FM On 22:40 0 yorum
Post-hardcore, şemsiye işlevi gören bir etiket. Kapsayıcı yüzeyinin genişliği göz önünde bulundurulursa, açıklayıcı ve betimleyici özelliğini büyük ölçüde yitirmiş bir etiket -bu nedenden ötürü bir grubun işini upload ettiğim zaman, bloga gönderdiğim girdinin etiketler kısmında bu tanımı kullanıyorsam, ancak genel bir izlenim vermesi amacıyladır. Girdinin içeriği, bu tanımı özelleştirerek kayıttan beklentiyi daha belirgin ve somut kılma amacıyla zenginleştirilir. Post-hardcore şemsiyesinin altına üşüştüğü fikri genel kabul gören müzik gruplarının pek çoğunun, çıkardıkları sesler bakımından birbirleriyle ancak 'uzaktan akrabalık' türünden bir ilişki içinde olduklarını söyleyebiliriz. Hüsker Dü, Jawbox, Glassjaw ve Funeral Diner'ın teğellendiği ortak noktalar, bu şemsiyeyi dik tutan sacayaklarıdır.

İki binlerin ilk on yılı boyunca 'post-hardcore'un, bünyeinde önemli yoğunlukta ses akışı olan damarlarından birini tanımlayan; bu on yıla damgasını vuran devasa cüsseli grup Hot Cross'un ruhuna -şimdilik fatiha. Kendilerinin, hacmi düzenli biçimde genişlese de bu on yılın ana akım haline gelebilmiş türlerinin alıcı kitlesiyle kıyaslandığında mütevazı bir büyüklükte kaldığını iddia edebileceğimiz bir çevre dışında tanınmalarının bir nedeni, davulcuları Greg'in Interpol'un kurucu üyelerinden biri olduğunun öğrenilmesi oldu. Sanırım bu Hot Cross'a dair en ufak ayrıntı. Buna ek olarak Greg'in aynı zamanda Level Plane'in kurucusu olduğu ve şirketi halen kendisinin yönettiğini söyleyebiliriz mesela.

Bu ilk kayıtları, A New Set of Lungs, çağdaş bir klasik oldu. Billy'nin vokallerinin gücü, titreyen bassın yer yer incecik bir ip üzerinde sürekli zıplayıveren dinamiklikte & yer yer ve birden geçişlerle öncüllerinin mirasına yakışır bir yoğunluğa kayan bir gitarla birlikteliğinin meyvesi bu mini albümü, grubun güzel hatırası namına paylaşıyorum.
Norveç'in sağlam gruplarından Dominic ve Avrupa'nın en güzel seslerinden bazılarını basan Denovali'nin bu seneki çarpıcı kayıtlarından biri. 'End of Man'e geliniz; bilindik bir hardcore-emo formülü uygulanmış, çok da nefis bir şarkı olmuş. JoeCole'a selam, yola devam..

Far Apart - Hazel 7'' (1997)

Posted by Dead FM On 13:51 0 yorum
İsveç'in ölü gruplar mezarlığında unutulmuş bir elmastır Far Apart. Üç şarkılık bu kısacık kayıtları, 90'ların ortasının bütün belli başlı hardcore-sonrası akımlarının etkilerini öylesine güzel bir biçimde biraraya getirmiştir ki, dinlediğimde şaşırmadan edememiştim. Müthiş bir olgunlukta çalınmış üç şarkı. Overdrive'da çok net Jawbox/Fugazi dinliyorsunuz. Dartmouth güzel bir Drive Like Jehu şarkısı. Hazel ise gerçek bir pop-emo klasiği. Bu blogda indirmenizi tavsiye edebileceğim tek kayıt varsa; o da budur.

Malady - Malady (2004)

Posted by Dead FM On 22:46 2 yorum
Malady'i dinlediğim ilk vakitler -2005'e tekabül ediyor; yüreğim bu albümün gücüyle nasıl da kolay ezilirdi. Bu topraklar için tipik olmayan, ancak bütünüyle atipik sayılamayacak kadar yaygın türden bir küçük burjuva kültürel formasyon, benim, Malady'nin ürettiği türden seslere açık, ve açık olduğu ölçüde kuşkucu bir yaklaşım türetmeme olanak verdi. Malady'nin bu ilk ve tek kaydını bir kaç sene sonra, bugün, yeniden dinlediğimde, ilk izlenimlerim ve bu yoğun müziğin üzerimde üç-dört sene önce uyandırdığı hakim hissiyatın nasıl bir dönüşüme uğramış olduğunu farkına varmam çarpıcı sayılabilecek bir tecrübe idi. Aradan geçen süre dahilinde, yorumlayışımın; sanat ve özellikle müzik hususunda, 'öğrenim'le elde edilen ve dolaysız tecrübe pratiğiyle girdiği etkileşim esnasında gerçeğin algılanışını köklü bir yeniden organize etme faaliyetine tabi tutan bilginin birikimsel çoğalışının etkisiyle dönüşüme uğradığını -dönüşümün durmaksızın devam ettiğini söyleyebilirim. Yakıcılığını kanarcasına hissettiğim onca ses, bir zamanlar ifade ettikleri pek çok şeye denk düşmez olmuş. Bireysel acının; birebir maruz kaldığın oranda gerçek ve fizikselliğinden kaynaklanan bireysel niteliğinin dolaysız biçimde eksik/aldatıcı (yine de gerçek) -acının denk düştüğü toplumsal gerçekliğe vurgu yapılmadan sunumu, beni rahatsız etmese de, bu türden bir sunumun gerçekleştirildiği esere önemli ölçüde kayıtsız kalmama yol açmaya başlamış. Malady'nin bu albümü hala çok güzel. Tek bir 'hafif' şarkı yok; hepsi kaya gibi, buldozer gibi. Ve benim yüreğim, acının betimlenimi yoluyla en az eskiden olduğu kadar ezilebiliyor. Tek değişen, acının kimin acısı olduğu ve bunun sunum metodu konularında göreli olarak hassaslaşmış olmam.

Gray Matter - Thog (1992)

Posted by Dead FM On 17:11 0 yorum
1992'nin dokusunu 80'lerin ilk yarısının DC punk sahnesinden gelen damar ve şehrin 85 Devrim Yazı'nın sesiyle birleştirince ortaya Thog çıkıyor. Esasen '84 çıkışlı Food For Thought albümleri, Thog'dan çok daha sağlamdır ama bu '92 işinin içine işlemiş sentezin ilgi çekici kimyasından ve pop duyarlılığından yoksundur. Dischord diskografisinin pek tutmadığım bir döneminin en dinlenesi albümlerindendir Thog..

Bibio - Vignetting The Compost (2009)

Posted by Dead FM On 12:01 0 yorum
Vignetting The Compost, muadili albümlerin hevesle tekrarladıkları bir pratiği; müziğini gök mavisini perdeleyen bulutların ardından yollayarak atmosfere gizem ve merak katma işini yapmak için uğraşmadığı anlarda daha mütevazı, daha güzel. Yatağının üstüne oturuverip çaldığın gitarınla hayal edebileyim ben seni. Güneşin doğma zorunluluğunu bana mucizevi bir hadiseymişcesine sunma; büyülenmeyeyim onun heybetiyle. Gelen günün bir ruhu ve aklı olmadığını; tarihi, verilenin biçtiği sınırlar içinde benim ve bizim yazdığımızı hatırlat müziğinle bana. Bunun aksi için uğraşmadığın vakitlerde daha güzelsin; görünümün daha olduğun gibi, sözlerin sahici.

Rollkicker Laydown - 7'' (1993)

Posted by Dead FM On 13:12 0 yorum
1980'lerin ikinci yarısından iki binlere taşınan, Jawbox ve Burning Airlines damarından post-hardcore'un ve J Robbins'in müzisyenliğinin Government Issue sonrası ilk döneminin kısacık bir özeti niteliğinde bir yedi inçliktir Rollkicker Laydown'ın 1993'te basılmış bu tek işi. İki şarkı da müthiş güçlü; davuldaki Moffet ve Robbins'in bası yer yer adam dövüyor.

Osker - Idle Will Kill (2001)

Posted by Dead FM On 12:38 0 yorum
Osker diskografisinin ikinci ve son albümü. Devon'ın on sekiz yaşındaki sesinin üzerinden neredeyse on sene geçmiş -kendisi de otuzuna geliyor. Ben on sekizimde -tıpkı pek çoğumuz gibi, olduğumun olabildiğine fazlasını göstermeye çalışırken Osker'in bu sahiciliği ve olduğunun bizzat kendisi biçiminde görünme hali, benim bu albümü esas sevme nedenimdir. A-tarafındaki muhteşem şarkılar da cabası.

Lipona - Pigeonholed EP (2009)

Posted by Dead FM On 12:04 2 yorum
Geçtiğimiz senenin flaş albümlerinden 'Atlas'ı çıkarmalarının kırkı çıkmadan; hacimce küçük, yüreği kocaman bir işle karşımızdalar. İçine dahil oldukları sahnenin sığ fikirlerle örülmüş muhafazakarlığı ile kör radikalliği arasında güzel bir yerdeler. Anlatacaklarını ucundan başından kırparak gitarlara uydurmaya çalışmıyorlar -bir anlamda 2001 sonrası Propagandhi'ye benziyorlar bu yönleriyle. Ve anlatacaklarına dikkat; belki çok yeni şeyler söylemiyorlar fakat alışılagelmiş anlatma biçimlerinin dışına çıktıkları kesin. Lipona'nın, geride bırakıyor olduğumuz on müzik yılının saygı duyulası işlerinden birini yarattığını rahatlıkla söyleyebiliyorum.

Embassy - Eight Songs LP (1995)

Posted by Dead FM On 18:12 0 yorum
'90ların ortasının yeraltı ve sakat emo dünyasından kayıp, asla CD'ye basılmamış bir kayıt. Embassy'nin ağlak, düşmeye meyilli gitarları ve Jeff'in gırtlak yakan sesi dönemin güzel bir özeti aslında.
free counters

Takip Edenler

Hakkında