Norveç'in sağlam gruplarından Dominic ve Avrupa'nın en güzel seslerinden bazılarını basan Denovali'nin bu seneki çarpıcı kayıtlarından biri. 'End of Man'e geliniz; bilindik bir hardcore-emo formülü uygulanmış, çok da nefis bir şarkı olmuş. JoeCole'a selam, yola devam..

Malady'i dinlediğim ilk vakitler -2005'e tekabül ediyor; yüreğim bu albümün gücüyle nasıl da kolay ezilirdi. Bu topraklar için tipik olmayan, ancak bütünüyle atipik sayılamayacak kadar yaygın türden bir küçük burjuva kültürel formasyon, benim, Malady'nin ürettiği türden seslere açık, ve açık olduğu ölçüde kuşkucu bir yaklaşım türetmeme olanak verdi. Malady'nin bu ilk ve tek kaydını bir kaç sene sonra, bugün, yeniden dinlediğimde, ilk izlenimlerim ve bu yoğun müziğin üzerimde üç-dört sene önce uyandırdığı hakim hissiyatın nasıl bir dönüşüme uğramış olduğunu farkına varmam çarpıcı sayılabilecek bir tecrübe idi. Aradan geçen süre dahilinde, yorumlayışımın; sanat ve özellikle müzik hususunda, 'öğrenim'le elde edilen ve dolaysız tecrübe pratiğiyle girdiği etkileşim esnasında gerçeğin algılanışını köklü bir yeniden organize etme faaliyetine tabi tutan bilginin birikimsel çoğalışının etkisiyle dönüşüme uğradığını -dönüşümün durmaksızın devam ettiğini söyleyebilirim. Yakıcılığını kanarcasına hissettiğim onca ses, bir zamanlar ifade ettikleri pek çok şeye denk düşmez olmuş. Bireysel acının; birebir maruz kaldığın oranda gerçek ve fizikselliğinden kaynaklanan bireysel niteliğinin dolaysız biçimde eksik/aldatıcı (yine de gerçek) -acının denk düştüğü toplumsal gerçekliğe vurgu yapılmadan sunumu, beni rahatsız etmese de, bu türden bir sunumun gerçekleştirildiği esere önemli ölçüde kayıtsız kalmama yol açmaya başlamış. Malady'nin bu albümü hala çok güzel. Tek bir 'hafif' şarkı yok; hepsi kaya gibi, buldozer gibi. Ve benim yüreğim, acının betimlenimi yoluyla en az eskiden olduğu kadar ezilebiliyor. Tek değişen, acının kimin acısı olduğu ve bunun sunum metodu konularında göreli olarak hassaslaşmış olmam.
1992'nin dokusunu 80'lerin ilk yarısının DC punk sahnesinden gelen damar ve şehrin 85 Devrim Yazı'nın sesiyle birleştirince ortaya Thog çıkıyor. Esasen '84 çıkışlı Food For Thought albümleri, Thog'dan çok daha sağlamdır ama bu '92 işinin içine işlemiş sentezin ilgi çekici kimyasından ve pop duyarlılığından yoksundur. Dischord diskografisinin pek tutmadığım bir döneminin en dinlenesi albümlerindendir Thog..



